15 Mayıs 2009 Cuma

Bu da gelir, bu da geçer...


Kurduğumuz bir dünyada,
kurduklarımızla mutlu oluyor,
kurduklarımızla mutsuz,
kendi koyduğumuz duvarlarla;
özgürlük savaşçıları kesiliyor,
dikte edilenler için ölüyor, öldürüyoruz
oysa ki insan için kim söyledi
doğru olanı?
Sevdiğimiz renk bizim mi?
Yakıştırdığımız saç modeli,
biz biz miyiz?
Akıntıda durup, durduğun yeri
anlamaya mı çalışmalı?
Amaç nedenini mi bulmak,
yoksa bir neden olmak için mi uğraşmak?
Düşünsene gelmişsin otuz beşine,
ne ileri ne geri, ne olmuş?
Ne oldu o kadar ağladığın?
Paralı günler, parasız günler,
kızla el ele,
yalnızlıkla el ele,
ha denizde, ha işte,
kafandaki dikişler canını mı yakıyor,
ayrıldığın sevgilini mi düşünüyorsun?
Ne oldu şimdi?
Sence otuz beş yaşın kendi içindeki
ihtişamını kırk üçün umursayacak mı?
Aynı otuz beşin, yirmi beşi umursadığı gibi.
O yüzden değil mi gelip, geçişleri,
Onların, yirmilerin, otuzların, kırkların...
Anlamlı mı, ne olacak?
Onu mutlu et, bunu mutlu et
ya da bencil ol.
Şimdiden başka, aldığın ... şu nefesten
başka ne var!
Yanına koymasan gururunu, egonu,
şuyunu buyunu ne var elinde?
Bunlarla mı varsın, bunlarsız var mısın?
Bunlar ne ki hiçten başka...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder