30 Eylül 2009 Çarşamba
Sonbaharda bir yaprak...
29 Ağustos 2009 Cumartesi
Bir yudum mutluluktur bilmek...
20 Ağustos 2009 Perşembe
Hokus Pokus
2 Ağustos 2009 Pazar
UYKU!
Oturduğum banktan bakarken ağaçlara perspektif duygumu yitirmemiştim, derinlik harikaydı, ışık çimlerin yeşilini ve ağaçların kahverengi tonlarını mükemmel yansıtıyordu. Bu güzel görüntüyü bozan, gözlerimi açıp kapamamı ve tekrar tekrar bunu yapmamı sağlayan pusu kaldıramamıştı göz kapaklarım. Bir an ürkütücü üç beş düşünce geçti; biri de “gözlerim mi bozuktu?”, soru buydu ama ürküten arkasındaki yaşlanmış olma fikriydi.
Hep beynin yaşlanmadığı üzerine düşünmüştüm, yaşlanan sadece bedenimizdi. Sadece aynaya baktığımız zaman yaşlandığımızı anlarız diye düşünmüştüm ve bir de yüksek efor sarf etmemiz gereken aktivitelerde. Hiç aklıma gelmemişti, gözlerin bozulabilme ihtimalinin bunu çağrıştırıp, ürkütebileceği.
Ama en azından şimdilik sorun gözler ve neyse ki yaşlılık değildi. Pus orada duruyordu, bir amacı varmışcasına, alamadım kendimi birkaç kez daha gözlerimi açıp kapadım, sağa sola bakındım, bir duman kaynağı, bir toz bulutu aradım, hayır pus bunlardan da değildi.
Foucault Sarkacı’ı elimde ve bilinmeyen pus içinde, ortaokuldaki zihni sinir projeler geldi aklıma aslında bu projeler ya da fikirlerin her dönem olduğunu düşündüm, bir şeyler sürekli aklıma geliyordu, şu pus gibi nedenini bulmaya çalıştım ve kendimi ne yapıyorum derken buldum, yani hayatla ilgili, yaşamımla ilgili, benim amacım neydi?
Gözlerimin bozulduğu fikri biran tekrar ağırlık kazanır gibi oldu, birkaç deneme bile yaptım, aklıma üç dört kere gittiğim göz muayeneleri ve gitmeden önceki ruh halim ve doktordaki şaşkınlıklarım geldi. Hiçbir muayene sonucu sıfır yirmi beşi geçmemişti, sonuncusu belki biraz ısrarımdan bir gözlük vermişti, bilgisayar kullanırken takabileceğim türden. Yine aynı hisse kapıldım, “saçmalama gözler sağlam”. Belki de pus a bu cevabı bulmak daha kolaydı.
Oysaki yaşamı sorgularken pus daha anlamlı gelmişti ama uzaklaşmak istemiştim bu düşünceden çünkü bu her yeri puslu yapıyordu. Korkacak bir şey yok derken fikirlerden biri, avutuyordu, bulamazsın, takılmana devam et diye, şimdiye kadar yaptığım gibi. Daha önceleri de durmak istemiştim, gittiğime eminmişim gibi, anlamak, kavramak, fark etmek neler olduğunu. Ama ya duramamış ya da gittiğini fark edememiştim. Şimdi şu pus bunları hatırlatıyordu bana.
Bir çok kereler olduğu gibi yine benim ve gizemli pusun dışında bir şey bilinmeyen bir zamanda, bilmediğim bir yerde beni uyandırdı ya da uyuttu!4 Temmuz 2009 Cumartesi
Değişim her bireyin kafasında başlamalı...
3 Temmuz 2009 Cuma
Kim daha fazla yaşıyor... Kim daha fazla insan...
22 Haziran 2009 Pazartesi
11 Haziran 2009 Perşembe
Faruk Bayülkem'in ardından...
Sakıp Sabancı ile bir ödevim için bana röportaj ayarlamıştı, ödevden 9 dokuz almıştım, hoca not düşmüştü "malzeme güzel ama yazım zayıf".
31 Mayıs 2009 Pazar
Sevgi...
26 Mayıs 2009 Salı
Düğüm Cambazı
Yokum, göçtüm, gidiyorum artık...
Ve Susan Boyle devam ediyor
19 Mayıs 2009 Salı
Özledim...
16 Mayıs 2009 Cumartesi
Bitmeyen Işık
15 Mayıs 2009 Cuma
Bizi Aşk Kurtaracak
Sevgilim senle ben sevgiden çok ayrı şeyler anlıyoruz
sen güce bense aşka aşığız bu yüzden anlaşamıyoruz
içimde koskocaman bir yer sana da başkalarına da yeter
bu yürek aşkla ölür bin defa bin defa doğar aşkla yeniden
gelir geçer ne sevdalar değişir her şey, değişir insan
seneler sonra utanır herkes bu boş, anlamsız, küçük oyunlardan
ateşle oynama, ateşle oynama sonunda ellerin, dillerin yanacak
dilersen gel beni bir kere daha vur vurduğun yerlerde güller açacak sevgilim anlamsız bu savaş savaşlardan daha güçlüdür aşk
bitecek kavgalar, bitecek bu hayat sevgilim bizi aşk kurtaracak.
S.Aksu
Bir saat ne kadar?
Bu da gelir, bu da geçer...
12 Mayıs 2009 Salı
Küçük ama aslında büyük….
Küçük küçücük bir yer Tatvan… Yetmiş bin nüfusu, dağları ve gölleri ile… Niye bu kadar mutlu ve üzgünüm… Mutluyum çünkü her saçmalıktan bir olumlu yön bulmaya çalışıyorum, üzgünüm çünkü olumlu yönümden bile saklayamayacağım saçmalıklar var. Şu küçük dediğim yer var ya Tatvan, öyle büyük ki, M.Ö. 2300 lerden beri insanlar burayı seçmiş, ilim merkezleri mi olmamış, toplanma yerleri, geçiş yerleri mi olmamış. İnsanlar sözüm ona bize göre ilkel medeniyetler yani bizim dışımızda herkes öyle güzel kıymetini bilmiş ki Tatvan’ın, üzülürken acıyorum da bu kez; Nemrut dağının ihtişamı ile bulutların o koca göle aksini izlerken, temiz dağ havasını ciğerlerime çekiyorum ve diyorum ki 2009 da şu ilçenin haline bakın. Ne tesis var, ne altyapı, ne ulaşım doğru düzgün… Biz bu toprakları hak etmiyoruz… Güzellikler bize haram…
Sevmek seni üzülmemecesine,
Anlamak seni kızmamacasına,
Düşünmek seni bıkmamacasına,
Özlemek seni gelmeyecekmişcesine,
Hissetmek seni içimdeymişcesine,
Beklemek seni……… sadece beklemek…
1 Mayıs 2009 Cuma
Herkes Değerlidir...
28 Nisan 2009 Salı
Bırakmak...
Aklar, karalar, akan duygular... Ne kadar tuhaf, boğulmaktan korkulmaz mı? Dibini görmek, bir daha hiç nefes alamayacağını düşünmeden, dibe dibe inmek... Dipte ışığı görmek onun mutluluğu ile ışık olmak... Ne fark eder bir saniye olsun kalan zaman, o bir saniye tüm yaşanan zamana değer...
Işık olmak seninle aynı nefeste,
Işık olmak seninle aynı histe,
Işık olmak, yanmak seninle...
27 Nisan 2009 Pazartesi
Hayatı kavra o zaten sensin...
23 Nisan 2009 Perşembe
İsmini Sen Koy...
19 Nisan 2009 Pazar
Yaşanamayan anlardan, yaşanmış hayat çıkar mı...
Bir varmış, bir yokmuş, belki hiç olmamış... belki hep olacak...
Kulaktan, tene...
5 Nisan 2009 Pazar
Yalnış.....
1 Nisan 2009 Çarşamba
Mucize... Bahar ve Aşk...
31 Mart 2009 Salı
Bütün içinde ütü, ne fark eder ün için hepsi bi bütün...
29 Mart 2009 Pazar
Müziğin dokunduğu yer...
22 Mart 2009 Pazar
Fark etmek...
Dün akşam yine tesadüfen bir DVD izledim, Mario Frangoulis'in 2002 yılında Selanik'de "Theather of the Earth" deki konseri.
I'm lost in time,
where heroes go
and no one speaks
in broken words,
and lovers aren't afraid to know
each breath that calls,
each star that falls,
an angel
dies to be alive.
Am I dreaming
or am I in love?
E lucevan le stelle... (=and the stars were shining)
Ed olezzava la terra... (=and the earth smelled sweet)
Stridea l'uscio dell'orto (=the garden gate creaked)
E un passo sfiorava la rena... (=her footsteps barely touched the path)
Entrava ella, fragrante, (=She came in, so fragrant)
Mi cadea fra le braccia... (=and fell into my arms...)
Sometimes I dream
a dream so real
I am deceived.
The curtains part.
The stars reveal
a story that I must believe.
They turn a page,
they see a stage
and wonder
who they gaze upon.
Am I dreaming,
or dying for love
O, doici baci, o languide carezze, (=what sweet kisses, slow and gentle caresses)
Mentr'io fremente (=while trembling, I released)
Le belle forme disciogliea dai veli! (=the lovely face from its veil!)
Svani per sempre il sogno mio d'amore... (=My dream of love is gone forever...)
L'ora e fuggita (=The hour has flown)
E muoio disperato! (=and I die in despair!)
E non ho amato mai (=Yet I've never been)
Tanto la vita! (=so much in love with life!)
Sometimes I dream
Sometimes I dream
Sometimes I dream