Çoğu zaman bilemeyiz, güneşimiz batmakta mıdır? Doğmakta mıdır? Tıpkı resimdeki güneş gibi. Bazılarımız için doğmakta iken, bazılarımız için batmaktadır. Aslında ne doğması ne batmasıdır önemli olan, o zaten bunu milyonlarca yıldır yapmaktadır, farklı insanlar üzerinde. O doğsa da, batsa da hep biz kazanırız, onun yarattığı gelgitlerdir bizim kazancımız, her gelgitte biraz daha anlarız, farkına varırız...
13 Ağustos 2011 Cumartesi
Umut
Çoğu zaman bilemeyiz, güneşimiz batmakta mıdır? Doğmakta mıdır? Tıpkı resimdeki güneş gibi. Bazılarımız için doğmakta iken, bazılarımız için batmaktadır. Aslında ne doğması ne batmasıdır önemli olan, o zaten bunu milyonlarca yıldır yapmaktadır, farklı insanlar üzerinde. O doğsa da, batsa da hep biz kazanırız, onun yarattığı gelgitlerdir bizim kazancımız, her gelgitte biraz daha anlarız, farkına varırız...
17 Haziran 2010 Perşembe
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını Kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir Gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
işte budur hayat!
işte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin
Kadar
Sevilirsin
Can Yücel
30 Eylül 2009 Çarşamba
Sonbaharda bir yaprak...
29 Ağustos 2009 Cumartesi
Bir yudum mutluluktur bilmek...
20 Ağustos 2009 Perşembe
Hokus Pokus
2 Ağustos 2009 Pazar
UYKU!
Oturduğum banktan bakarken ağaçlara perspektif duygumu yitirmemiştim, derinlik harikaydı, ışık çimlerin yeşilini ve ağaçların kahverengi tonlarını mükemmel yansıtıyordu. Bu güzel görüntüyü bozan, gözlerimi açıp kapamamı ve tekrar tekrar bunu yapmamı sağlayan pusu kaldıramamıştı göz kapaklarım. Bir an ürkütücü üç beş düşünce geçti; biri de “gözlerim mi bozuktu?”, soru buydu ama ürküten arkasındaki yaşlanmış olma fikriydi.
Hep beynin yaşlanmadığı üzerine düşünmüştüm, yaşlanan sadece bedenimizdi. Sadece aynaya baktığımız zaman yaşlandığımızı anlarız diye düşünmüştüm ve bir de yüksek efor sarf etmemiz gereken aktivitelerde. Hiç aklıma gelmemişti, gözlerin bozulabilme ihtimalinin bunu çağrıştırıp, ürkütebileceği.
Ama en azından şimdilik sorun gözler ve neyse ki yaşlılık değildi. Pus orada duruyordu, bir amacı varmışcasına, alamadım kendimi birkaç kez daha gözlerimi açıp kapadım, sağa sola bakındım, bir duman kaynağı, bir toz bulutu aradım, hayır pus bunlardan da değildi.
Foucault Sarkacı’ı elimde ve bilinmeyen pus içinde, ortaokuldaki zihni sinir projeler geldi aklıma aslında bu projeler ya da fikirlerin her dönem olduğunu düşündüm, bir şeyler sürekli aklıma geliyordu, şu pus gibi nedenini bulmaya çalıştım ve kendimi ne yapıyorum derken buldum, yani hayatla ilgili, yaşamımla ilgili, benim amacım neydi?
Gözlerimin bozulduğu fikri biran tekrar ağırlık kazanır gibi oldu, birkaç deneme bile yaptım, aklıma üç dört kere gittiğim göz muayeneleri ve gitmeden önceki ruh halim ve doktordaki şaşkınlıklarım geldi. Hiçbir muayene sonucu sıfır yirmi beşi geçmemişti, sonuncusu belki biraz ısrarımdan bir gözlük vermişti, bilgisayar kullanırken takabileceğim türden. Yine aynı hisse kapıldım, “saçmalama gözler sağlam”. Belki de pus a bu cevabı bulmak daha kolaydı.
Oysaki yaşamı sorgularken pus daha anlamlı gelmişti ama uzaklaşmak istemiştim bu düşünceden çünkü bu her yeri puslu yapıyordu. Korkacak bir şey yok derken fikirlerden biri, avutuyordu, bulamazsın, takılmana devam et diye, şimdiye kadar yaptığım gibi. Daha önceleri de durmak istemiştim, gittiğime eminmişim gibi, anlamak, kavramak, fark etmek neler olduğunu. Ama ya duramamış ya da gittiğini fark edememiştim. Şimdi şu pus bunları hatırlatıyordu bana.
Bir çok kereler olduğu gibi yine benim ve gizemli pusun dışında bir şey bilinmeyen bir zamanda, bilmediğim bir yerde beni uyandırdı ya da uyuttu!